top of page

Zaman ve Ölüm


ree

Dürüst olmak gerekirse ismini dahi duyduğumuzda çoğumuzun yeterince idrak ettiğini veya hissettiğini düşünmüyorum. Hem ölümü hatırlamak hem de giden zamanımızla ilgili konuşurken hep birlikte biraz daha bazı şeylerin farkına varalım istiyorum. Zaman demişken, somut bir şekilde görebilmek adına en basiti sayaç videosu açıp karşısında oturun. Zamanın nasıl akıp gittiğini görebiliyorken, giden zamanınızın farkına varın. Kendi yaşayış biçiminizi, vaktinizi en çok neye veya kime verdiğinizi ama aslında bu akıp giden zamanınızı, ömrünüzü nasıl değerlendirmek istediğinizi bir oturun ve düşünün.



Belki de bir kısmımızın aklına yine ''nasıl istediği'' yerine ''nasıl olmalı'' düşüncesi gelecek. Yani toplumun bize direttiği; üniversite bitirmek, yüksek gelire sahip olmak, birikim yapmak, mal mülk sahibi olmak gibi... Peki, bunlar üzerine düşünelim. Gençlik yıllarımızda bizi en çok strese sokan durumlardan biri de eğitim hayatımızdır. Yıllarımızı bu konuyu önceliğimiz olarak benimser, çabalar ve fedakarlıklar göstererek harcarız, ancak sonu olan bir dönem için yaşamayı bu kadar unutmaya değer mi gerçekten? Aynı şey birikim yapmak veya ''bir şeyler sahibi'' olmayı istemekle de geçerli. Sağlıkta, gençlikte hepimiz çalışıp birikim yaparız ki, ileride istediklerimize sahip olalım, konforlu bir yaşam sürelim. Ama yanılıyoruz! İçinde bulunduğumuz, doğmuş olduğumuz bu düzende kendi benliğimizi unutuyoruz. Kendimizi dinimize adamak varken, Allah'ın kulu kölesi olmak varken bizler, topluluğun kölesi haline geliyoruz. Ben demiyorum ki ne okuyalım ne çalışalım başımız secdeden kalkmasın. Hayır kastettiğim bu değil. Sadece zamanın değerini bilelim. Neden bu zamanda olduğumuzu, varoluş amacımızın ne olduğunu (ki bu amaçta herkes ortaktır) kendi benliğimizi keşfedip bulunduğumuz ortam ve durumun bizi acizleştirmemesi gerektiğinin gücüne ve bilincine sahip olalım.



Kader, gayrete aşıktır tabi ki Dünyamız içinde çabalayacağız. Zaten bir mümin olarak Allah rızası için yapılan işlerde ibadet sayılmaz mı? Benim burada anlatmak istediğim; Allah zaten bizim rızkımızın sözünü, garantisini vermişken bizde zaten bunun için çabalıyorken, bu telaş neden? Allah rızkımızın sözünü verdi, ancak imanımızı bize emanet etti. Garantisi olan bir şeye dertlendiğimiz kadar neden imanımız için aynı şeyi yapamıyoruz? Demek ki, akıp giden zamanda azalan ömrümüzde gözümüzden kaçan çok şey var. Kuranda da geçiyor ya ''Kör olan gözler değil, sinelerdeki kalplerdir'' (Hac Suresi 46. ayet). Belki de kalplerimiz eskisi gibi değil artık. Bu yüzden yaşam tarzımızı gözden geçirip yaptığımız şeylerin bize ahirette nasıl geri dönüşü olacağını, kalan zamanımızı ölmeden önce nasıl Allah'ın rızasını kazanmak için daha iyi harcayabileceğimizi daha da geç olmadan düşünelim. Biliyorum insanın huzurunu kaçıran, rahatını bozan bir konu oldu biraz ama bende bunun için buradayım :) İnşallah kalbinize dokunabilmişimdir. Allah'a emanet olun.



 
 
 

Yorumlar


bottom of page